THOMAS AQUINAS’TA TANRI

GİRİŞ



Bu çalışmada Orta Çağ Felsefesinin genel karakterinin Thomas Aquinas’ın felsefesine olan etkisini ve bu etkiden hareketle Aquinas’ın ortaya koyduğu Orta Çağ Felsefesi ve Teolojisi açısından özgün ve yeni sayılabilecek Tanrı anlayışını farklı açılardan ele alarak betimlemeye çalışacağız.


Thomas Aquinas’ta Tanrı’yı bütünlüklü olarak ortaya koyabilmek amacıyla Tanrı anlayışını önce parçalar halinde inceleyip, sonrasında bir sonuca ulaşacağız.


Thomas Aquinas’ın Tanrı tasavvurunu, Tanrı anlayışını ve Tanrı kanıtlamalarını bu çalışmamızda inceleyeceğiz.




1.     ORTA ÇAĞDA FELSEFE ve THOMAS AQUINAS’IN YERİ




Ortaçağ Felsefesi, Tanrı ve Tanrı’nın varlığının kanıtlanmasına ağırlık veren bir dönemdir.  Bu dönem düşünürlerinden Thomas Aquinas, Tanrı’nın varlığına dair ispatı “Beş Delil” (Quinque Viae) üzerinde göstererek, teistik karakterli kozmolojik delili kullanan ve onu sistemleştiren bir filozof olmuştur. İlk olarak sistemli bir şekilde Aristoteles tarafından ortaya atılmış olan kozmolojik delil, Thomas Aquinas tarafından da işlenmiş, aynı zamanda onun rasyonel teolojisinin temelleri üzerinde şekillenmiştir. Thomas Aquinas’ın Tanrı’nın varlığına dair kanıtları Din Felsefesindeki temel epistemolojik ve metafizik prensipler ışığında değerlendirildiği takdirde; bunların bir delil formu içinde Aristoteles ve bazı İslam filozofları tarafından da ele alındığı söylenebilir. Thomas, Tanrı’nın varlığına yönelik kanıtlamalarını Teolojiye Dair Savunma (Summa Theologiae) adlı kitabında sistemleştirmiş, kozmolojik delili de bu eserinde ortaya koymuştur. Quinque Viae, Ortaçağ Felsefesi ve daha sonraki dönemlerde üzerinde önemle durulan bir problem olma niteliğini kaybetmemiştir.




Thomas öncelikle -çağının diğer Hıristiyan düşünürlerinin yapmış olduğu gibi- tutarlı bir teoloji geliştirmek, Kilisenin veya Kilise Babalarının öğretisindeki kimi çelişik unsurları ortadan kaldırmak ve Hıristiyan inancını sistemleştirmek işiyle meşgul olmuştur. Fakat Thomas Aquinas’ın yaptıkları bununla sınırlı değildir. Onun içinde yaşadığı ve Hıristiyanlığın hakim olduğu dünya bir süreden sonra öylesine değişmiş ve genişlemiştir ki, Hıristiyan teolojisinin salt öte dünyacı şeması tatmin edici olmaktan çıkıp, önemli ölçüde yetersiz hale gelmeye başlamıştır. Yeni sanat formları, üniversitelerin doğuşu, doğa bilimine yönelik ilgi, İslam dünyasından yapılan çevirilerin ardından klasik dünyaya yönelik bakışın gözden geçirilmesine duyulan ihtiyaç var olan teolojik şemayı zorlamaya başlayınca, Thomas Hıristiyan dünya görüşünü yeni ilgiler ve bu ilgilerin doğurduğu yepyeni bilgilerle zenginleştirme ve geliştirme ihtiyacı içinde olmuştur.




2.     THOMAS AQUINAS’IN TANRI TASAVVURU




Thomas Aquinas, Tanrı’nın ve Teslis inancının gerçek niteliklerinin insan tarafından bilinemeyeceğini öne sürmüş ve bu düşüncesini Felsefe-Teoloji ayrımı ile temellendirmeye çalışmıştır. Aquinas’a göre Tanrı’nın varlığını Felsefe yoluyla kanıtlamak mümkündür, ancak Teslis yalnızca Teoloji yoluyla bilinebilecek bir şeydir. İnsanın Tanrı ile ilgili bazı bilgilere ulaşamamasının nedeni ise, bilgilerimizin, duyu verilene dayanıyor olmasıdır. Duyu verileri, Tanrı’yı bize özü itibariyle tanıtamaz. Bununlar beraber, bu verilere dayanarak Tanrı’nın varlığı ve birliği gibi Tanrı ile bağdaştırılabilecek bazı özellikleri tespit etmek mümkündür. Bu nedenle, insanın hiçbir şekilde Tanrı ile ilgili bilgi edinemeyeceğini düşünmek doğru değildir. [1]


Tanrı, yetkinliğin en üst noktasında bulunmaktadır. Zihnimizin onu kavrayabilmesi ve ona ulaşabilmesi insan için zevklerin en büyüğüdür. Fakat, çeşitli nedenlerden ötürü insan, Tanrı’yı olduğu gibi idrak edemez ve kavrayamaz. Thomas Aquinas’a göre Tanrı’nın özü, insan idrakinin ve onun için kullanılan kelimelerin ifade ettiği şeyin çok üzerindedir. Tanrı sonsuzdur. Sonsuz bir varlık olan Tanrı, sonu olan insan tarafından sonsuz bir şekilde kavranamaz. İnsan, ölümlü hayatın dışına çıkana kadar Tanrı’yı tam anlamıyla idrak edemez. Çünkü ilahi öz, maddi şeylerin doğasından ötürü bilinemez. Zihnimizin gücünün yetersiz oluşu ve bir sonumuzun olması, Tanrı idrakimizin eksik olmasının nedenlerindendir. Bu hayatta Tanrı’yı gözle göremiyor oluşumuzun asıl nedeni ise Tanrı’nın cismani bir varlık olmamasıdır. [2]


Aristoteles, Metafizik kitabında “İnsan doğal olarak bilmek ister” der ve bu sözüyle insan doğasının bilmeyi arzuladığını vurgular. [3]  Bu vurgunun nedeni insanın metafizik varlıkları anlamlandırma ve bilmesindeki isteği dile getirmektir. Thomas Aquinas da bu düşünceyi “doğal bilme isteği” olarak ele alır. Aquinas, Aristoteles’i takip ederek Tanrı’nın bilinmesi ve insanın doğal olan bilme isteğine yönelik tespitlerde bulunur. İnsanlarda gördüğü şeylerin nedeninin bilmeye yönelik doğal bir istek olduğunu ileri sürer. Thomas Aquinas, bütün insanlarda bulunan ve bir türlü bastırılamayan bu bilme isteğini, kendi dışında var olan iyi ve mükemmel olana dair bir yöneliş olarak ele alır. Bu bilme isteği zamanla duyulur dünyanın ötesindeki gerçekliği kavrama ve anlama isteğine dönüşür. Zihnimiz, kendi dışındaki hakikati kavradığı an, onların da arkasında var olan nihai gerçeği anlamaya yönelir.


Özsel olarak içimizde bulunan bilme isteği sayesinde, varlığı sorgulayıp gerçeği bilmek isteriz. Bunu güdüleyen temel his de mükemmel olmayan yapımızın, mükemmel olanı bilme isteğidir. Tanrı’yı bilme isteğini de bu bağlamda ele alan Aquinas’a göre, Tanrı’nın bilinebilirliğinden kast edilen Tanrı’nın nasıl ve ne kadar bilinebileceğidir. [4]




    2.1. TANRI TEKTİR




Aquinas, Tanrı’nın birliğinin akıl yoluyla kanıtlanmasının mümkün olduğundan hareketle, bu görüşle ilgili, tamamen felsefi bir temellendirmeye koyulur. Ona göre “bir” varlığa bir şey katmaz; o, bölünmenin olmadığını ifade eder. Bu yüzden “bir”, bölünmemiş varlık demektir. Her varlık ya basittir ya da mürekkeptir. Basit varlık bölünemez. Öte yandan mürekkep şeyi oluşturan parçalar bölündüğünde, onun varlığı yok olur; ancak onlar birleşince varlık olur. O halde açık olan, herhangi bir varlığın bölünmeyi kabul etmemesidir; bu yüzden her şey varlığını korurken birliğini de korur. [5]


Tanrı basittir. Çünkü mürekkep varlık, bölündüğünde varlığını kaybetmiş olsa dahi, bölünebilendir. Basitlik sadece Tanrı’ya aittir. Çünkü onun varlığı, ona bitiştirilmiş bir mahiyet tarafından belirlenmemiştir, o halde o, mükemmel surette bir varlıktır; kendinde varlıktır ve varlığı belirlenmemiştir. O, ne kuvve ne de fiil olarak bir bölme modu tarafından bölünmediği için basittir. [6] Hasan’ın bir mahiyeti vardır, bu mahiyet, sadece ona ait değildir. Eğer Hasan, onu tekil insan yapan şey tarafından bir insan olsaydı, çok insan olmazdı. Hasan’daki insanlık mahiyeti, başka insanlar tarafından da paylaşılır, onun varlığı ve mahiyeti birbirinden farklıdır. Oysa Tanrı’da mahiyet, sadece Tanrı’ya aittir. Hasan, bir türe ait bireyken, Tanrı, bir türe ait değildir. Çünkü kendi kendisine Tanrı, kendisinin mahiyetidir ve bu yüzden birçok Tanrının bulunması imkanızdır. [7]


Tanrı, kendinde varlık olduğu için bir âraza sahip değildir. Ârazlar, gelip geçicidir. Eğer Tanrı’nın mükemmel varlık olduğunu söylüyorsak, onun özüne başka hiçbir şeyin ilave edilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Ayrıca özsel olan şey, ârazî olan şeye öncel olduğu için Tanrı’da âraz yoktur. [8]


Aquinas, Tanrı’nın tek ve mükemmel varlık olduğunu ispatlamayı amaçlamaktadır. Onun, Tanrı’nın bir olduğu konusunda hiçbir şüphesi yoktur. Nitekim Thomas, Summa’nın bir bölümüne de “Tanrı’nın Birliği” başlığını koymuştu.




         2.2 TANRI’YI KAVRAMA




‘Tanrının mahiyeti, idrakimizin ve her türlü tanım ve tasavvurumuzun ilerisinde’ görüşü, üzerinde mutabık olarak bulunulduğu söylenebilecek bir görüştür. Bazıları için bu, ateizmin kaynağı olmuştur. Çünkü Tanrı, tamamen duyum ötesi, yani özü algılanamayan ve ne olduğu bilinmeyendir. Dolayısıyla böyle bir varlığa inanma ve ne olduğunu anlamaya çalışma gayreti, boş ve gereksiz bir uğraştır. Bir diğer görüş ise "Tanrı'nın idrakimizin ilerisinde olması" olgusu inançsızlık için yeterli bir sebep olmamış, aksine Tanrı’nın en yetkin varlık olduğunu ileri sürerek sınırlı güce sahip olan aklımızın Tanrı'nın var olduğunu anlayabilmekle beraber özünün nasıl olduğunu kavrayamayacak güçsüzlükte bulundurulduğu ifade edilmiştir.[9]




Thomas Aquinas’a göre, insanın, bir şeyin özünü kavrayış şekli, onun vasıflarını bilme şeklini de belirler. Fakat insan aklı, tabiî gücü ile Tanrı’nın özünü kavrayabilecek yetkinlikte ve güçte değildir. İnsan bilgisinin kaynağı olan duyusal varlıklar da, insan aklını ilâhî özün tabiatını kavrama noktasına ulaştıramaz. Buna benzer bir sonuca akıllar arasındaki derecelendirme yoluyla da ulaşabiliriz. Ortalama seviyede bir akla sahip olan insanın kavrayamadığı birçok şeyi, bir filozof kavrayabilir. Bir melekle insan arasındaki kavrayış farkı ise sıradan insanla filozof arasındaki kavrayış farkından çok daha fazladır. Tanrısal akıl ile meleki akıl arasındaki fark ise insan aklı ile melek aklı arasındaki farktan daha da fazladır. Çünkü ilâhî akıl, tanrısal özle bir olduğundan, tanrısal özü ve onun akıl edilir tüm sıfatlarını kavrarken, melek tabiî bilgisiyle Tanrı’nın kavradığı her şeyi kavrayamaz. Thomas, filozofun elde ettiği bilgiyi kavrayamayan sıradan bir insanın bu bilgiyi inkâr etmesi nasıl bir ahmaklıksa, melekler aracılığı ile vahiy edilen hakikati akıl ile tahkîk etme imkânı yok diye inkâr etmenin de o derece, hatta daha da büyük bir ahmaklık olduğunu söyler. Thomas bu görüşünü Aristoteles’in şu ifadesine de gönderme yaparak desteklemeye çalışır: “Yarasanın gözlerinin gün ışığı karşısındaki durumu neyse, ruhumuzdaki aklımızın şeyler içinde doğaları gereği apaçık olanlar karşısındaki durumu odur.” [10]




2.3.          TANRI’NIN EBEDİ BİLGİSİ ve GÜCÜ




Thomas Aquinas, Grosseteste ve Lombard için geçerli olan “İsa doğacak” ve “İsa doğmuştur” ifadelerinin tek ve aynı önermeyi oluşturduğu görüşünü reddedenlerden biridir. Bu görüşün savunucularını da “Eski nominalistler” olarak nitelendirmiştir. O halde, Tanrı’nın bilgisi ifadesini önerme bağlamında ele alırsak, Tanrı’nın bir zamanlar bildiklerini şu anda bildiğini söylemek doğru olmaz. Fakat bu, Tanrı’nın bilgisinin değişken olduğu anlamına da gelmez. Yalnızca onun bilgisinin bizim bilgimizde olduğu gibi önermeler ile ortaya çıkmadığı anlamına gelmektedir. [11]


‘Gerçek olan herhangi bir koşullu önerme için, önceki ifade doğruysa, sonraki ifade de gerekli olarak doğrudur. Önceki ifade eğer doğruysa, gerekli doğrudur çünkü geçmiş zamanda yer alır ve geçmiş zamanda yer alan bir şey değiştirilemez. Böylece, sonraki ifade de gerekli bir gerçek olur ve gelecekte olan da gereklilikten dolayı meydana gelir’ Aquinas’ın bu zorluğa getirdiği çözüm Tanrı’nın zamanın dışında olduğu tezine bağlıdır. Onun yaşamı zaman ile değil sonsuzluk ile ölçülür. Sonsuzluğun herhangi bir parçası yoktur ve zaman ile bütün olarak örtüşür ve sonuç olarak farklı zamanlarda gerçekleşen olaylar Tanrı için hep şimdiki zamandadır. Gelecek olarak bilinen bir olay, yalnızca geleceğin geçmiş ile bir bağlantısı varsa ve bilenin bilgisi ile eylemin oluşması arasında ise gelecek şeklinde ifade edilir. [12]


Fakat Tanrı’nın bilgisi ve zamandaki herhangi bir olay arasındaki ilişki her zaman eşzamanlılıktan doğmaktadır. Olası bir olay Tanrı’nın bilgisi dahilinde olduğu sürece gelecekte değil şimdidedir ve şimdide olduğu için gereklidir çünkü durum ne şekilde gerçekleşmesi gerekiyorsa o şekilde gerçekleşir ve bunu değiştirmek hiç kimsenin gücü dahilinde değildir. [13]


Thomas Aquinas’ın çözümü temelde Anicius Manlius Severinus Boethius’un çözümü ile aynıdır ve o da Tanrı’nın bilgisinin zamanın ötesinde olduğunu açıklamak için aynı şemayı kullanmıştır. “Bir yol kenarında yürüyen adam arkasından gelenleri göremez fakat bir tepeden yola doğru bakmakta olan bir adam, yoldan geçen herkesi aynı anda görebilir” Aquinas’ın çözümü de Boethius örneğinde olduğu gibi aynı itiraza açıktır: zamandaki her noktada eşzamanlı olarak yer alan sonsuzluk kavramı geçici ayrımları yıkar ve cennette olduğu kadar dünyada da zamanı gerçek dışı kılar. Aquinas’ın olasılık ve insan özgürlüğü kavramlarını ilahi bilgi ile birleştirmede başarılı olamadığı genel kanıdır.  


Aquinas farklı bir ilahi sıfatın, mutlak kudretin tutarlılığını savunmada birçoklarına göre daha başarılı olmuştur. Bunu tanımlamadaki ilk teşebbüsü Tanrı’nın mutlak kudrete sahip olduğudur çünkü mantık olarak mümkün olan her şeyi gerçekleştirme gücüne sahiptir. Bu yeterli olmayacaktır çünkü karşıt örnekler de mevcuttur. Aquinas, Tanrının geçmişi değiştirebilmesini mantıklı bulmamıştır. Aslında Aquinas “Tanrı’nın gücü sonsuzdur” formülünü “Tanrı mutlak kudrete sahiptir” formülüne tercih etmiştir. [14]


Tanrı kötülük yapabilir mi? Tanrı yaptıklarından daha iyisini yapabilir mi? Aquinas buna Tanrı’nın yalnızca uygun ve haklı olanı yapacağını söyleyerek cevap verir fakat Abelard’ın kınanması yüzünden Tanrı’nın yaptıklarından daha farklı şeyler de yapabileceğini kabul etmek zorunda kalmıştır. [15]


Her bir olası dünyada, Tanrı’nın yaptıkları uygun ve haklıdır. Fakat Tanrı’nın yaptığı her şeyin her olası dünyada uygun ve haklı olduğunu söylemek hem mantıksızdır hem de doğruluğu şüphelidir. Tanrı dünyayı daha iyi yapabilir miydi? Kullandığı metottan daha iyisini yapamazdı çünkü bunu en akıllıca ve olası en iyi yöntemle yapmıştır. Tanrı insanları daha iyi yapabilir miydi? İnsan doğasını olduğundan daha iyi yapamazdı çünkü bizden daha iyi olan varlıklar sonuç olarak insan olamazdı. Fakat Tanrı’nın herhangi bir kişiyi daha iyi yapabileceği doğrudur. Ne kadar yüce özelliklere sahip olursa olsun herhangi bir kişinin Tanrı’nın gücü dahilinde daha iyi olma olasılığı vardır. Olası dünyalar arasında en iyisi tabirinin doğruluğunun şüpheli olması gibi olası canlıların arasında en iyisi tabirinin de doğruluğu şüphe içermektedir. [16]






3.     TANRI KANITLAMALARI




Felsefi teoloji alanı açısından Thomas Aquinas, mutlak bilgi ya da mutlak kudret gibi ilahi sıfatlarla ilgili çalışmalarıyla değil de Tanrı’nın gerçek varlığını tamamen felsefi metotlar ile açıklamaya çalışmasıyla hatırlanmaktadır. İlahi varoluşun kanıtları Thomas’ın çalışmalarında pek çok yerde geçmektedir. Örneğin, Kudret Üzerine (De Potentia) adlı eserinde kanıtlama aşamasının başlangıcı olarak karabiber ve zencefilin tadını ele alır. Uygun etkiler yaratıldığında oluşan sonuç çeşitliyse ortak bir etki oluşur ve ek olan ortak etki daha yüce bir sebebin yani sebebi uygun bir etki olan sebebin içinde üretilmelidir. Örneğin karabiber ve zencefil kendi ortak etkilerini yaratmanın yanı sıra ısı yaratma gibi bir ortak özelliğe de sahiplerdir. Bunu ateşin nedenselliği içinde yaparlar ve bu da ısının uygun etkisidir.


Teolojiye Dair Savunma (Summa Theologiae) adlı eserinin başında Beş Yöntem adı altında bilinen bir sınıflandırma yer almaktadır. (1) Dünyadaki devinim yalnızca ilk devinimsiz hareket eden varsa açıklanabilir; (2) dünyadaki etkili nedenler dizisi sebep olmamış bir nedene yol açmalıdır; (3) olası ve bozulabilir varlıklar bağımsız ve bozulmayan varlıklara dayanmalıdır; (4) dünyadaki gerçekliğin ve iyiliğin değişen dereceleri doğal ve maksimum gerçeklik ile iyilik derecesine yaklaşmalıdır; (5) evrende bulunan bilinçsiz aracıların sıradan teleolojisi mantıklı evrensel düzenin var olmasına yol açmaktadır. [17]


Beş Yöntemden hiçbirinin Tanrı’nın varlığını açıklamada başarılı olacak düzeyde kanıtlar olmadığı hakim bir görüştür. Her biri kendi içinde mantık hatası ya da yanlış ve çürütülebilir olan bir önerme içerir. İlk yöntem devinim halinde olan her şeyin başka bir şey tarafından harekete geçirildiğini savunur. Bu önerme de Isaac Newton zamanından beri evrensel olarak reddedilen bir ilkedir. İkinci yöntemde bahsedilen diziler ise zamanla oluşan nedenler değillerdir ancak bir kişinin levyeyi oynatarak bir taşı hareket ettirmesi gibi eş zamanlı nedenler serileri açısından konuşacak olursak, bu türden serilerde ilk nedenin neden Tanrı olup da sıradan bir insan olamadığına dair herhangi bir sebep bulunmamaktadır. Üçüncü yöntem de “Her şeyin var olmadığı bir zamanı vardır” ifadesiyle “Hiçbir şeyin var olmadığı bir zaman vardır” gibi yanıltıcı bir çıkarımı da içerir. Dördüncü yöntem ise oluş kavramının son haliyle tutarsız ve Platoncu görüşe dayanan bir ifade içerir. Beşinci yöntem, tüm bu yöntemler arasından en ikna edici olanıdır lakin kilit önermesi olan “Farkındalıktan yoksun olan şeyler, bir ok atıcının elindeki ok gibi farkındalık ve zeka içeren bir başka aracı tarafından bir amaca yönelmedikçe işlevsizdirler” ifadesi, Charles Darwin döneminden itibaren daha fazla desteğe ihtiyaç duymaktadır.[18]


Beş Yöntemi yanlış önermelerden ve yanıltıcı mantıklardan arındırmak için birçok girişimde bulunulmuş ve muhtemelen daha da bulunulacaktır. Ancak Aquinas’ın Tanrı’nın var olduğunu kanıtlamaya yönelik çalışmalarına hakkını vermek için yapılan en umut verici çabalardan biri başlangıç noktası olarak “Teolojiye Dair Savunma“ eserini değil de “Kafirlere Karşı” adlı eserini alır. [19]


Fikir şu şekilde gelişir: Var olan her şeyin var oluşu için bir nedeni vardır ve bu neden ister kendi doğasının gerekliliği içinde isterse de diğer bazı varlıkların nedensel etkisi içindedir.


Sıradan bir var oluş söz konusuyken, var oluş için hiçbir nedenin olmadığı şeklindeki kaygısız duyuruya katlanamayız ve söz konusu olan varlık evren gibi her yanı kuşatarak var olmaya devam ederken bu ilkeyi göz ardı etmek oldukça mantıksızdır.


A’nın var olan doğal bir varlık olduğunu ve kendi doğası içinde belki de başlangıcı olmayan bir dizi neden ve etki dizisinin bir üyesi olarak ya var oluşa ya da var olmamaya eğimli olduğunu var sayalım. A’nın var olma nedeni diğer varlıkların nedensel etkililiği içinde olmalıdır. Fakat birçok diğer varlık A‘nın var oluşuna katkıda bulunabilir ya da bunlar dizilerin en başında ilk neden yokmuş gibi bunda neden olmayabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda, adı geçen varlık dışındaki diğer her şeyin varlığın nedenine ulaşana kadar geriye doğru takip edilmelidir.


Her ne kadar ikna edici olursa olsun bu tartışma önemli bir zayıflığı barındırır. A’nın “var olmaya ya da olmamaya tarafsız bir şekilde eğilimli olması” ne anlama gelmektedir? Eğer “var olmaya devam etme ya da etmeme” gibi bir anlamı varsa tartışmanın başlangıç noktası olan gündelik dünyanın olası varlıkları bu tanımlara uymamaktadır. Olası varlıklar doğaları gereği var olmaya ve olmamaya eşit derecede eğilimli değillerdir. Aksine birçok varlık doğal olarak var olma eğilimi gösterir. Bir diğer yandan, eğer “var olmaya başlama ya da başlamamaya tarafsız bir şekilde eğilimli olma” anlamına gelmekteyse, o zamanda kendimizi tuhaf bir döngünün içinde bulmuş oluruz: A var olmadan önce, sahip olunacak ya da eksikliği duyulacak  ya da var olmaya eğilimli olacak var olmayan A diye bir şey yoktu. [20]




4.     TANRININ NİTELİKLERİ




Tanrı’nın en önemli özelliklerinden biri yalın olmasıdır. Thomas Aquinas, bunu birkaç farklı biçimde ifade eder. Öncelikle Tanrı’da öz ve varoluş bir aradadır. Çünkü bir şeyin özü varoluşundan ayrıysa, varlığının nedeni kendisinin dışında olmak zorundadır. Tanrı ilk neden olduğu için Tanrının varlığının özünden ayrı olması olanaksızdır. [21] Tanrı’nın birbirlerinden daha önce gelmesi gereken ve harici bir neden tarafından bir arada olmaları sağlanan ayrı ayrı parçaları yoktur. Eğer Tanrı bileşik bir şey olsaydı, parçaları kendisine benzemezdi. Örneğin insanın el, kafa, kulak, göğüs gibi hiçbir parçasını insan diye tanımlayamayız. Tanrı’nın yalınlığına dair Aquinas’ın ileri sürdüğü bir diğer sav da her bileşik nesnenin olanaklılık ve edimsellik olarak ayrılmış olmasıdır. Tanrı’da hiçbir şekilde olanaklılık yoktur, o tümüyle edimselliktir.[22]


Tanrı’nın bir başka niteliği onun sonsuz olmasıdır. Thomas Aquinas, Tanrı’nın sonsuzluğu konusunda dile getirdiği itirazlardan birinde Aristoteles’in düşüncelerini dile getirir. Fizik’in ilk kitabında sonluluk ve sonsuzluk kavramlarının niceliğe ilişkin kavramlar olduğunu belirtmiştir. Aquinas buna niceliğin sonsuzluğunun maddenin sonsuzluğu olduğunu ve bu türden bir niceliği de Tanrı’ya yükleyemeyeceğimizi söyleyerek karşı çıkar. Gerçekte sonluluk ancak maddesellik nedeniyle öyledir. [23]


Tanrı değişmez. Değişebilen şeyler olanak halinde olan şeylerdir. Tanrı salt edimsellik (actus purus) olduğu için değişmesi olanaksızdır. Değişmeyen, yalın bir varlık zorunlu olarak bir ve tektir. Eğer bir şey en üst derecede bir varlıksa bölünmemiş bir varlık olmalıdır. Tanrı hem en üst derecede bir varlık hem de en yalın varlıktır, bu nedenle Tanrı tektir. Zaten birden fazla Tanrı olmuş olsaydı, birbirlerinden zorunlulukla farklı olurlardı. O zaman birisine ait olan diğerine ait olamazdı. Bu nedenle birden çok Tanrı’nın olması da olanaksızdır. [24]


Aquinas’ın ivedilikle vurguladığı şey Tanrının tanımlanamaz oluşudur. Aquinas’a göre her tanım, cins ve türün birleştirilmesiyle yapılır. [25] Tanrı söz konusu olduğunda ise böyle bir birleştirme yapılamaz. Aquinas’ın bu ve buna benzer biçimde aklın sınırlarına çizdiği çizgiler, teoloji ile felsefe arasındaki ilişkinin nasıl belirlendiğini de görünür kılar ve Aquinas’ın aklın ilerleyemediği yerden sonrası için vahiye başvurulması gerektiğine dair düşüncesine bir örnek olur.




5.     TANRIYI BİLMEK




Aquinas’a göre insan, Tanrı’yı bilebilir. İnsanın en yüksek mutluluğu kendisinin en yüksek işlevini kullanmasına dayanır; bu da aklın eylemidir. Eğer yaratılmış aklın Tanrı’yı hiçbir zaman göremeyeceğini düşünürsek, bu akıl ya hiçbir zaman mutluluğa ulaşamayacaktır ya da mutluluğu Tanrı’nın dışında başka bir şeye dayanacaktır.


Yaratılmış herhangi bir şeyin, kendisini yaratan ilkeye doğru giden bir yolu amaçlaması gerekmektedir. Doğal şeyler, ancak kendi ilkelerini buldukları anda yetkinliklerine kavuşurlar; çünkü bu durumda aktüel hale gelecek başka bir potansiyellik durumu kalmamış olacaktır. Bu da insanın saflığını gerçekleştirmesi, düşmüşlükten kurtulması anlamına gelir.


Tanrı bizzat kendi ışığından pay verdiği insan aklına kendi özünü eklemek yoluyla bizim onun varoluşu (çünkü onun varoluşu aynı zamanda onun özüdür) hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Bu tanrısal ışık, insanın bir Tanrı bilincine sahip olması konusunda insana yardım etmektedir. Bu yaratılmış ışık aracılığıyla insan aklı, Tanrı’nın özüne ulaşmak için bir benzerliğe gereksinim duymayacak, ancak bu şekilde kendi yetkinliğini gerçekleştirebilecektir.




SONUÇ




Tanrı’nın ve Teslis inancının gerçek nitelikleri insan tarafından bilinemez. Aquinas’a göre Tanrı’nın varlığını Felsefe yoluyla kanıtlamak mümkündür, ancak Teslis yalnızca Teoloji yoluyla bilinebilecek bir şeydir. Bilgilerimiz duyu verilerine dayanır. Duyu verileri, Tanrı’yı bize özü itibariyle tanıtamaz ancak bu verilere dayanarak Tanrı’nın  bazı özelliklerini tespit etmek mümkündür. Tanrı, yetkinliğin en üst noktasındadır. Zihnimizin onu kavrayabilmesi ve ona ulaşabilmesi insan için zevklerin en büyüğüdür. Tanrı sonsuzdur. Sonsuz bir varlık olan Tanrı, sonu olan insan tarafından sonsuz bir şekilde kavranamaz. Thomas Aquinas, bilme isteğini kendi dışında var olan iyi ve mükemmel olana dair bir yöneliş olarak ele alır. Tanrı bir ve tektir. İnsan aklı, tabiî gücü ile Tanrı’nın özünü kavrayabilecek yetkinlikte ve güçte değildir. Tanrı zamanın dışındadır. Farklı zamanlarda gerçekleşen olaylar Tanrı için hep şimdiki zamandadır. Tanrı'nın gücü sonsuzdur. Tanrı’nın yaptıkları uygun ve haklıdır. Tanrı yalındır. Tanrı’da öz ve varoluş bir aradadır. Tanrı ilk nedendir ve değişmezdir. Tanrı tanımlanamazdır. İnsan, Tanrı'nın varlığını akıl yoluyla bilebilir.


Tanrı'nın özünü herhangi bir suret gibi tasavvur edemeyiz. O, her türlü tarifin ötesindedir. Onun zatını görmek mümkün değildir. O, cismani bir varlık olmadığından duyumlar vasıtasıyla veya hayal yoluyla da algılanamaz. İnsan zihni, Tanrı'yı yine Tanrı'nın aydınlatması olmaksızın idrak edemez. Zira gücü bunu yapmaya yeterli değildir. Tanrı'nın aydınlatması, zihnimizin O'nu anlama gayretinde güçlenmesi demektir. Her insanın kavrayış gücü de eşit olmadığından Tanrı'yı aynı şekilde anlaması olanak dahilinde değildir.


Tanrı mükemmel varlıktır ve mutlak kemal sahibidir. Mümkün varlıklarda bulunan mükemmelliklerin hepsi Tanrı'nın kendisinde "daha büyüğü olmak üzere" yüksek ve seçkin bir şekilde bulunur.


Tanrıyı bilmemiz mümkün olmadığına göre Tanrının izlerinden; yarattıklarından ve etkilerinden onun varlığını kanıtlamamız mümkün olur. Böylece Aquinas, ontolojik kanıtlama yerine kozmolojik kanıtlama yolunu tercih eder.


Thomas Aquinas’ın Tanrı kanıtlamalarında Beş Delilden ilk üçü kozmolojik delil karakterlidir. Dördüncü delil ise kozmolojik değil daha çok Thomas’ın platonik delilinin karakteri üzerine temellendirilmiştir. Beşinci delil ise Teleolojik bir delildir. İlk üç delil a posteriori karakteri taşıyan bir özellik gösterir. Bu noktadan baktığımız zaman Thomas'ın, Tanrı'nın varlığı ile ilgili delillerini Tanrı'nın alemdeki sebep-sonuç ilişkisine dayanan, yeter sebep ilkesi ile nedensellik ve gaye sebep ilkelerine uyduğunu söyleyebiliriz.


Thomas Aquinas’ın Tanrı anlayışına çoktanrıcılık demek güçtür. O, Tanrı’nın varlığını ve birliğini kanıtlamak için büyük oranda Aristoteles’in kavramlarına başvurmuştur. Tanrı, basittir ve O’nda bölünme kabul edilemez. Tanrı’nın tek ve basit olması, her türden çokluğu dışarıda bırakır, fakat ilişkilerdeki çokluğu dışarıda bırakmaz. Çokluk, cevherde değil onun ilişkilerindedir. Böyle olduğu için Tanrı için varlık-mahiyet ayrımından da bahsedilemez, dolayısıyla Tanrı’yı bir türe aitmiş gibi de tasarlayamayız. O halde Tanrı’nın üç olmasından bahsetmek doğru değildir. Tanrı’da bir olan, onun öz’ü ve cevheridir. Cevher itibariyle bir olan varlığa, farklı isimlerin verilemeyeceği söylenemez. İlişkilerini tanımlamak için biz Tanrı’ya birçok isim verebiliriz, ancak tüm bu isimleri, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh tasnifi içinde değerlendirebiliriz. Çünkü bunlar, Tanrı’nın en çok yansıyan özellikleridir. Buna göre Teslis, Tanrı’da çokluğu değil, O’nun kutsal doğasında bulunan bir ilişkiyi ifade eder. Tektanrıcılık tanımından hareketle, Aquinas’ın veya daha geniş ifadeyle Katolik imanın bir çoktanrıcılık olduğunu söylemek doğru olmaz. Çünkü bu düşüncede Tanrı, kainatın yaratıcısı ve efendisi olan, tüm gücü, aklı ve iyiliği kendisinde barındıran, iyiliği mükafatlandıran, kötülüğü cezalandıran mutluluğumuzun kaynağı olan bir tek sonsuz üstün varlıktır.



Hasan Salih Kaymaz










KAYNAKÇA




Thomas Aquinas: Summa Theologica, çev. İngiliz Dominiken Pederleri, Haz. Daniel J. Sullivan, Encylopedia Britannica Yay. Londra:1952, s. 3-7-18.


Thomas Aquinas: Summa Contra Gentiles, (Çevrimiçi) http://dhspriory.org/thomas/ContraGentiles.htm, 2012


Anthony Kenny: Ortaçağ Felsefesi, Çev. Şeyma Yılmaz, İstanbul, Küre Yayınları, 2017, s. 316-317-318-319-320-321-322.


Anthony Kenny: The Five Ways (Çevrimiçi) https://philpapers.org/rec/KENTFW


Muhammet Tarakçı: St. Thomas Aquinas, İstanbul, İz Yayıncılık, 2006, s. 26-27-28


Mehmet Ata Az: İlahi Basitlik Bağlamında Tanrı'nın Bilinebilirliği İbn Sina ve Thomas Aquinas Örneği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri


Aristoteles: Metafizik, Çev. Y. Gurur Sev, İstanbul, Pinhan Yayıncılık, 2017, s. 17




Aydın Topaloğlu: Farabi ve Thomas Aquinas'a göre Tanrı'nın Varlığı ve Sıfatları, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1988




Muammer İskenderoğlu, Thomas Aquinas'ta iman, teoloji ve akıl ilişkisi, Divan İlmi Araştırmalar, (2004/1), s.213.


Norman Kretzmann: The Metaphysics of Creation, Oxford, Clarendon Press, 1999, s. 84-138. 






[1] Muhammet Tarakçı, St.Thomas Aquinas, İstanbul, İz Yayıncılık, 2006, s.26


[2] Age, s.3. 5 Mehmet Ata Az, İlahi Basitlik Bağlamında Tanrı'nın Bilinebilirliği İbn Sina ve Thomas Aquinas Örneği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri


[3] Aristoteles, Metafizik, Çev. Y. Gurur Sev, İstanbul, Pinhan Yayıncılık, 2017, s. 17


[4] Muhammet Tarakçı, Age, s. 27-28


[5] Aquinas, Summa Theologica, çev. İngiliz Dominiken Pederleri, Haz. Daniel J. Sullivan, Encylopedia Britannica Yay. Londra:1952


[6] A.e., P. 1, Q. 3, A. 7; P. 1, Q. 11, A. 4.


[7] A.e., P. 1, Q. 3, A. 3; P. 1, Q. 11, A. 3.


[8] A.e., P. 1, Q. 3, A. 5.


[9] Aydın Topaloğlu, Farabi ve Thomas Aquinas'a göre Tanrı'nın Varlığı ve Sıfatları, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1988


[10] Muammer İskenderoğlu, Thomas Aquinas'ta iman, teoloji ve akıl ilişkisi, Divan İlmi Araştırmalar, (2004/1), s.213.


[11] Anthony Kenny, Ortaçağ Felsefesi, Çev. Şeyma Yılmaz, İstanbul, Küre Yayınları, 2017, s. 316-317.


[12] A.e., s. 318.


[13] Aquinas, Summa Theologica, 1a 14.13


[14] Kenny. Ortaçağ Felsefesi, s. 318-319.


[15] A.e., s. 319.


[16] A.e., s. 319- 320.


[17] Anthony Kenny, The Five Ways, (Çevrimiçi) https://philpapers.org/rec/KENTFW


[18] Kenny. Ortaçağ Felsefesi, s. 321.


[19] Norman Kretzmann, The Metaphysics of Creation (Oxford: Clarendon Press, 1999), s. 84-138.  


[20] Kenny. Ortaçağ Felsefesi, s. 322.


[21] Aquinas, Summa Theologica, P.I, Q.3, Art. 4, 7


[22] A.e., P.I, Q. 3, Art. 7 ve SCG, P.I, 18


[23] A.e., P.I, Q. 7, Art. 1


[24] A.e., P.I, Q. 11, Art. 3


[25] Thomas Aquinas, Summa Contra Gentiles, (Çevrimiçi) http://dhspriory.org/thomas/ContraGentiles.htm, 2012







Yorumlar

  1. Merkur Merkur 34C Review | Design & Experience - deccasino
    Merkur 34C is a great deccasino fit for the traditional style of shaving that หารายได้เสริม is more traditional than the Merkur. It's also designed to be  Rating: 9.2/10 · ‎Review worrione by Jeff Grant

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar