MANTIK FELSEFESİ: Wittgenstein, Quine, Kripke ve Temel Tartışmalar

Mantık Felsefesi

Özel bilimlerin felsefesi, her özel bilimin bir bilim felsefesi bulunduğu gibi, bağımsız bir bilim dalı olarak mantığın da bir felsefesi, yani mantık felsefesi olmalıdır. Amaç mantık felsefesinin belli başlı sorunlarını kısaca ortaya koymaktır. Öncelikle mantık felsefesine neden gereksinim duyulduğunu dile getirmekte fayda var. Mantık Felsefesi genel olarak bilim felsefesi hakkında söylediklerimize dayanarak mantık felsefesinin amacının "mantık biliminin temel kavramlarını aydınlatmak ve ilkeleri temellendirmek" olduğunu söyleyebiliriz. Mantık felsefesinin belli başlı sorunlarını ortaya koymak için mantık biliminin en önemli temel kavramlarını ve ilkelerini belirtmek gerekir. Mantık, doğru düşünmenin bilimidir. Düşünmenin kendisini psikoloji inceler, mantık ise yalnızca düşünmenin doğruluğunun veya daha belirgin olarak, düşünmenin en önemli süreci olan akıl yürütmenin geçerlilik kurallarını ortaya koymayı amaçlar. Çağdaş sembolik mantıkta bu geçerlilik kuralları çeşitli matematiksel sistemler olarak dile getirilmiştir. Mantığın başlıca ilkelerine gelince, bunlar özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü halin imkansızlığı ilkeleridir. Mantık ilkeleri denilen bu ilkeler mantık felsefesinde tartışma konusu olmaktadır.

Wittgenstein

-Tractatus -> anlamlı olan -> olguyu resmeden (etik ve estetiğe yer yok; çünkü anlamlı değiller)

-Birçok felsefi problemin nedeni "dilimizin mantığının yanlış anlaşılması"

"üzerine konuşulamayan konusunda susmalı"

Sinn = Sense = Anlam
Unsin = Non-sense = x (anlamdışı?)
Sinlos = Senseless = Anlamsız

Tractatus

Kısa, güzel ve şifreli bir kitaptır. İlk önermesi "Dünya olguların toplamıdır", son önermesi ise "Üzerinde konuşulamayan konuda susmalı"dır. Kitabın ana teması resim kuramıdır. Dil dünyayı yansıtan önermelerden oluşur. Önermeler düşüncelerin anlaşılabilir ifadeleri, düşünceler gerçeklerin mantıksal resimler ve dünya da gerçeklerin bütünüdür. Wittgenstein önermelerin ve düşüncelerin gerçek anlamda resimler olduğuna inanır, eğer resimler gibi görünmezlerse bunu sebebin dilin düşünceyi gizlemesidir. Ancak sıradan dilde bile gözle görülebilir resimsel bir parça vardır. Kelimeler arasındaki uzamsal ilişki şeyler arasındaki uzamsal ilişkiyi gösterir. Her resmin tasvir ettiği şeyle arasında bir ortak nokta olmalıdır. Bu en küçük ortaklığa mantıksal biçim adını verir. 

-Olgu-dünya-değer-anlam
-Dünya olguların toplamıdır
-Bütün tümceler eş değerlidir
-Dünyanın anlamı dünyanın dışında olsa gerek. Dünyanın içinde her şey nasılsa öyledir. İçinde hiçbir değer yoktur. Olsaydı bile hiçbir değer taşımazdı
-Bu yüzden de Etikte hiçbir tümce bulunmaz
-Açık ki Etik, söylenmeye gelmez
-Bütün felsefe dil eleştirisidir
-Felsefenin amacı düşüncelerin mantıksal açıklığıdır
-Tümce gerçekliğin bir resmidir
-Mantıksal biçimi dilde ortaya koyamazsınız
-Tümce mantıksal biçimini ortaya koyamaz; o, onda yansır
-Dilde kendini dile getireni, biz onunla dile getiremeyiz
-Tümce, gerçekliğin mantıksal biçimini gösterir
-Gösterilebilir olan söylenemez
-Resim, gerçekliğin bir resmidir
-Bütün tümceler eşdeğerlidir
-Mutlunun dünyası, mutsuzunkinden başka bir dünyadır
-Gizemli olan dünyanın nasıl olduğu değildir, gizemli olan dünyanın olduğudur

Anlık - Mind - Gemüt
Anlak - Understand - Verstand

Felsefi Soruşturmalar

-Felsefe her şeyi ortaya koyar. Hiçbir şeyi açıklamaz. Her şey ortadayken bir şeyin açıklanması da gerekmez
-Tek bir felsefe sorunu yok, farklı sorunlar var. Tek bir yöntem yok, farklı yöntemler var
-Bir sözün anlamını bilmek, onu kullanabilmektir ->  kültür yaşama ortaklığı
-Anlamı yaşama biçimimize göre kurarız
-Dil oyunu, dilin iç içe geçtiği etkinlikler toplamıdır
-Aile benzerliği -> sandalye?

QUINE

-natüralist
-pragmatizm

*Viyana Çevresi?

-Analitik yargılar bilgimizi arttırmazlar. Olanı dile getirirler, dünyamızı genişletmezler

*İndirgemecilik

-Parçalı bir deneycilik
-Tüm bilgiler birleşik
-Analitik ve sentetik üzerinden çelişmezlik ilkesine dayalı bir ayrım (ayrım yapmak hatalı)

Analitik - Sentetik

Analitik -> çelişmezlik -> içerilme -> aynılık, eş anlamlılık

*Elma (meyve, kabuklu, ağaçta yetişir)

Aynı gönderim x eş anlam (eşit değildir)

"Çoklu doğruluklar var"

-Analitiklik, anlam üzerinden açıklanamaz

BİR DENEYCİLİK DOGMASI - QUINE

Empirizm, iki dogmayla koşullanmıştır. Birisi analitik, ya da olgu durumlarından bağımsız, doğrularla sentetik, yani olgular temeline oturan, doğrular arasında temelden bir ayrılık bulunduğu inancıdır. İkinci dogma da indirgemecilik, yani her anlamlı bildirimin dolaysız deneye yönelten terimler üzerine bir mantıksal yapıyla eşdeğerli olduğu inancıdır. Bu iki dogmanın da temelsiz olduğunu savunur. 

1. Çözümselliğin (Analitiğin) Arka Yüzeyi

Çözümsel bildirimlerin yadsınmalarının iç-çelişkili bildirimler diye tanımlandığını da görürüz. Fakat bu tanımın açıklayıcı değeri azdır. Çünkü iç-çelişkililik kavramının, çözümselliğin tanımı için gerekli olan çok geniş anlamındaki açıklanma gereksemesi, çözümselliğin kendisinin açıklanma gereksemesiyle aynı ölçüdedir. Kant, bir analitik bildirimi, öznesine kuramsal olarak öznede içerilenin dışında bir şey yüklemeyen bildirim olarak anlıyordu. Bunun iki kusuru vardır: yalnızca özne-yüklem bildirimleriyle sınırlı kalıyor, ve eğretileme düzeyinde kalan bir içerilme kavramı kullanıyor. 
Bir genel terimin doğru olduğu bütün varlıkların öbeğine o terimin kaplamı denir. Tekil terimin anlamıyla gösterdiği varlık arasındaki karşıtlığa koşut olarak, bir genel gerimin anlamıyla onun kaplamını da ayırt etmek gerekir. Genel terimlerdeki anlam ve kaplamın karıştırılması, tekil terimlerdeki anlam ve göstermenin karıştırılması kadar yaygın değildir. Felsefede içlemin kaplama, anlatmanın göstermeye karşı tutulması olağandır. 
Aristoteles'e göre insan için ussal olmak özsel, iki ayaklı olmak ilinekseldir. Ama bu tutumla anlam öğretisi arasında ayrım vardır. "Adam" kelimesinin içinde iki ayaklılık bulunmamasına rağmen, ussallığın onun içinde bulunduğu kabul edilebilir. Aristoteles'e göre şeylerin özleri vardır, fakat anlamı olan şeyler yalnızca dilsel biçimlerdir. Öz, yöneltimde bulunulan nesneden ayrılıp da sözcükle birleştiğinde anlam olur. 
Gerçekten analitik oldukları felsefede kabul edilen bildirimleri uzakta aramak gereksizdir. 1. öbekte olup mantıksal olarak doğru oldukları söylenebilecekler şu tiptendir: "Evli olmayan kimse evli değildir" Yalnızca olduğu biçimiyle doğru olmakla kalmayıp kimse ve evli kelimelerinin başka bütün yorumları için de doğru kalmasıdır. 
2. öbek tipi: "Hiçbir bekar evli değildir" Niteliği eş anlamlıların birbiri yerine konmasıyla onun bir mantıksal doğruya dönüşebilmesidir. 
Carnap, analitiği durum betimlemesi denen şeyle açıklamaya yöneldi. Durum betimlemesi, dilin, bileşik olmayan her türlü bildirimlerine tüketici biçimde yapılan doğruluk değeri yüklemeleridir. Dilin bütün öteki bildirimleri bilinen mantıksal düzenlemeler aracılığıyla kendi oluşturucu ögelerinden yapılmışlardır. Carnap'ın yalınlaştırılmış örnek dili, burum betimlemeleriyle en başta genel analitik sorununa değil, başka bir amaca, yani olasılık ve tümevarım aydınlatılmasına yöneliktir. 

2. Tanım 

2. öbeğin analitik bildirimlerinin, tanım yoluyla 1. öbeğinkilere yani mantıksal doğrulara indirgeneceğini, bekarın evlenmemiş kimse olarak tanımlandığını söylemeyi yeterli bulanlar vardır. Burada ön varsayılmış olan eş anlamlılık kavramının da, dilsel davranışla bağıntılı terimler içinde açıklanması gerekir. 
Tanım, dil bilimcilere özgü değildir. Felsefeciler de bir belirsiz terimi daha alışılmış bir kelime dağarcığının terimleriyle kurdukları cümlelerle anlatarak tanımlama gereği duyarlar. Fakat seçilmiş eş anlamlılık örnekleri veren tanımlar, kullanım üzerine yapılan açıklamalar oluyorlar. Açıklamada amaç, tanımlananı bir doğrudan eş anlamlı sözcük kullanarak anlatmak değil, tanımlananın anlamını arıtarak ya da tamamlayarak onu geliştirmektir. Hem biçimsel olan hem de olmayan işlerde tanım önceki eş anlamlılık bağıntılarına dayanır. Tanım kavramı, eş anlamlılık ve çözümselliğin açarını sağlamaz. 

3. Birbirinin Yerini Tutabilirlik

İki dilsel biçimin, eş anlamlılığının, doğruca, bunların bütün bağlamlarda doğruluk değeri değişmeden birbirinin yerini tutabilmesi... Eş anlamlılığın belirsizlikler birbiriyle uyuştukları sürece, belirsizlikte bağışık olması bile gerekmez. "Zorunlu olarak bekarlar ve yalnızca bekarlar bekardır, bildiriminin, zorunlu doğru olarak yalnızca analitik bildirimlere uygulanacak biçimde dar yapıldığı kabul edildiği zaman bile doğru olduğu bellidir. Eğer bekar ve evlenmemiş kimse, birbirinin yerini tutabilirse, bekar yerine evlenmemiş kimse koyarak elde edilen cümleler de doğru olmalıdır. Fakat doğrudur demek analitiktir demektir. Ve buna göre bekar ve evlenmemiş kimse bildirisel olarak eş anlamlıdır. Birbirinin yerini tutabilme gücü, eldeki dilin zenginlik derecesindeki değişmelere göre değişir. Birbirinin yerini tutabilirlik, kaplamı ilgili yönlerden belirlenmiş bir dille bağıntı kuruncaya kadar anlamsızdır. Bir kaplamsal dilde birbirinin yerini tutabilirlik, istenilen türden bir eş anlamlılığın güvencesi değildir. Amaçlar bakımından kaplamsal uyuşma eş anlamlılığa en yakın uyuşmadır. Birbirinin yerini tutabilirliğin, bir kaplamsal dile bağlı olarak yapılmış olması durumunda, bildirsel eş anlamlılığın bir yeterli koşulu olmadığını kabul etmek gerekir. 

4. Anlambilim Kuralları

Çözümsellik sorunu açısından anlambilimsel kurallı bir yapay dil kavramı tam bir
aldatıcı alevdir. Bir yapay dilin çözümsel bildirimlerini belirleyen anlambilimsel kurallar, ancak çözümsellik kavramının daha önceden anlaşılmış olduğu sürece ilginçtir; bu anlayışın kazanılmasına o kuralların bir yardımı olmaz.

KRIPKE

Kant ve felsefe tarihi a priorinin zorunlu, a posteriorinin olumsal olabileceği konusunda hemfikirken, Saul Kripke, adeta bir devrimle olumsal a priori ve zorunlu a posterioriyi kanıtlamıştır. 

-Özdeşlik -> Mümkün dünyadaki aynı insanın farklı eylemi özdeşliği ortadan kaldırır mı?

-Rigid Designato / Katı gösterici

*Özel adlar, katı göstericilerdir

*Bir belirli betimlemeyle adın ilişkisi sorunlu bir ilişki. (Aristoteles, Platon'un en başarılı öğrencisi-> sorunlu ilişki var)

-Nedensellik zinciri -> Adlar, nedensellik zinciri üzerinden gönderim yapar

-A priori -> epistemolojik zorunlu -> metafizik kavramlar bu yüzden ayrı

"Dünya olduğundan başka bir dünya olamazsa bu olgular zorunludur."

Zorunlu a posteriori: Su -> H20 ilişkisi. Su, her zaman iki hidrojen ve bir oksijenden oluşuyordu ancak bunu öğrenebilmek için deney ve gözlem yapmak şarttı. Suyun formülünü a priori bilmemiz mümkün değil ancak biz bunu öğrenmemiş olsak da o zorunlu olarak öyle olacaktı. Öyleyse Su ve onun H20 oluşu arasındaki ilişki zorunlu bir a posterioridir.

Olumsal a priori: 1 metrenin boyutu insan tarafından zamanla a priori olarak bilinmeye başlar. Ancak şu an 1 metre olan uzunluk, geçmişte belirlenen bir şeydi ve şu an daha farklı bir boyuta 1 metre diyor olabilirdik. Daha farklı şekilde belirlenebileceğine göre bu olumsal bir a prioridir.

Adın dört yanı: İm, tasarım, anlam, gönderim. 

-Gönderim yapmanın yolu anlam ile olur.

-Özel adların taşıdığı bir anlam yok.

-Zorunlu olan -> bütün mümkün dünyalarda özdeş kalabilecek şey

1- Özdeşlik ilkesi

bir şeyin kendisiyle özdeş olması

-özdeşliği kurmak?
-fiziksel olarak dünyada aynı kalan bir şey var mı?

2- Çelişmezlik İlkesi

bir şeyin aynı anda hem olup hem olmaması mümkün değil

(hayatı anlamak için çelişen şeylere de yer vermek lazım. [Hegel ve diyalektiği kullanışı])

3- Üçüncü halin imkansızlığı

bir önerme doğruysa, değili yanlıştır


-doğru nedir? göreli doğrular var mıdır? bilinmeyen doğruluk var mı?

-doğru ve doğruluk gerçekliğin dile getirilmesiyle ilgili

-olanı olduğu gibi söylemek doğru
-olmayanı olmadığı gibi söylemek yanlış 

-Uygunluk kuramı
-Bağdaşım kuramı  

: doğrulukla ilgililer

pragmatizm -> doğru, işimize yarayan, dokunabilecek olduğumuzdur
Tarski -> kar beyazdır, ancak ve ancak kar beyazsa (semantik doğruluk anlayışı)

-doğru, bize, olana hiçbir şey katmaz (görüşü)

Tarski: bir şeyin doğruluğunu dilin kendi içinde değil üst dilde anlayabiliriz

Apaçıklık Tartışması

herhangi bir doğrulamaya dayanmaksızın doğruluğu kabul edilen

(postula gibi) 

AD VERME ve ZORUNLULUK (KRIPKE)

A priori bilgi alanından bir şeyin deneysel olarak bilinemeyeceğini düşünürler.
Bu tam bir yanılgıdır. (hesap makinesi örneği) A priori bilinmesi olanaklıdır, a priori bilinmesi gereklidir anlamına gelmez. İkinci problem zorunluluk kavramı. A priori ve zorunluluk tanımsal eşdeğerli değildir, bu felsefi bir savdır. A priori, epistemolojik alanla; zorunluluk, metafizik alanla ilgilidir. Goldbach'ın her çift sayının iki asal sayının toplamı olduğu hakkındaki tahimnlerine bakarsak, zorunlu ve a priori terimleri bildirimlere uygulandıklarında eş anlamlı değildirler. 
Çözümsel bildirimin anlam yüzünden bütün olabilir dünyalarda doğru olduğunu bir koşul olarak koyarsak çözümsel olarak doğru olan hem zorunlu hem de a priori olur. Kesinlik ne olursa olsun, zorunlu olan her şeyin açıkça kesin olamayacağı açıktır. 
Bir şey her olabilir dünyada aynı nesneyi gösteriyorsa ona katı gösterici diyelim, böyle olmayana da ilineksel gösterici diyelim. Özel adlar, katı göstericilerdir. Bir gösterici bir nesneyi nesne nerede olursa olsun gösteriyorsa, onu katı biçimde göstermiş olur. 
Özdeşlik konusunda bir karmaşık tikelin daha temel tikellerin terimleri içinde özdeşlenmesiyle ilgiliyiz (masanın çeşitli bölümleri değişse o yine aynı nesne midir? gibi) Bir nesne gerçek dünyada gerçekten nitelikleri aracılığıyla özdeşlenir olsa bile, onun gerçek dünyadaki özdeşlenmesinde özsel nitelikler gerekli değildir.

MANTIK FELSEFESİNDE TEMEL TARTIŞMALAR

İçkin, İlksel, Dizgeleştirilmiş Mantık... Dizgeleştirilmiş mantık dönemi belirgin bir çalışma alanı olarak mantığın ortaya çıkışına karşılık gelir. Mantık felsefesine yönelik temel tartışmalar bu döneme ilişkindir. Bu dönem içinde ortaya çıkan felsefi sorunlardan ilki mantığın tanımına yöneliktir. ‘akıl yürütme’, ‘geçerlilik’, ‘argüman’ kavrayışları konu edilecektir. Buradan klasik mantığın ilkeleri olan özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü halin imkansızlığı ele alınacaktır. Ardından doğruluk kavrayışına yönelik kuramlar olan uygunluk, bağdaşım, doğruluğun fazlalığı konu edilecektir.

Akıl Yürütme

Mantık, hiç kuşkusuz ilk olarak akıl yürütmeyle ilgilidir. Akıl yürütme derken genellikle anlaşılan düşünmenin fizyolojik kökenleri değil, bir düşünüşte ortaya çıkan yapılardır. Bir akıl yürütmede gerek öncüller gerekse sonuç, yargılar biçiminde dile getirilir. Yargı, doğruluk değeri taşıyan bildirimdir. Böylesi bir bildirimi dile getirilene tümce ya da cümle denir. Tümce, yargının dilsel biçimidir. Tümceler değil de önermelerden söz etmek dilbilimsel bir tutumluluk sağlar. Bir önermenin doğru olabilmesi olanaklı ise bu önerme tutarlı bir önermedir. Birlikte doğru olabilen önermelere de tutarlı denir. Tutarsız bir önerme mantık kuralları açısından yanlıştır. Akıl yürütme aracılığıyla argüman geliştirilir. Argüman bir dizi öncülün bir sonuca ulaştıracak biçimde düzenlenmesidir. Akıl yürütmenin burada dayandığı kavram geçerliliktir. 

Geçerlilik

Geçerlilik bir argümana ilişkin özelliktir. Genel olarak söylersek, öncüllerin sonucu çeşitli ölçülerde desteklediği argüman geçerlidir. Geçerli bir argümanda öncüllerin doğruluğu sonucun doğruluğunu güvence altına alır. Tümevarımsal bir argümandaki geçerlilik olasılıklıdır. Mantığın konusu olan geçerlilik tümdengelimseldir. 

Klasik Mantığın İlkeleri

Bir şeyi bilimsel olarak düşünebilmenin ilkeleri olarak anılan mantık ilkeleri; özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü halin imkansızlığı ilksel doğruluklarından oluşur.
Özdeşlik ilkesi düşünülen her şeyin kendisiyle aynı olduğunu belirten ilkedir. "p, p'dir" gibi. Bir şeyin aynılığından söz etmek o şey için diğer olanakların ve ilkelerinin zeminidir. Dolayısıyla mantığın en temel ilkesi özdeşlik görünmektedir. 
Özdeşlik ilkesinin vazgeçilmezliğine kuşkuyla bakan iki durumdan söz edebiliriz. İlk durum uyarınca mantıksal olarak bir şeyin özdeşliğinden söz etmek, o şeyin anlamının kullandığı her yerde aynı olmasıdır. Bu tek anlamlılık durumu, bağlama duyarlı terimler kullanıldığında tartışmadır. Böylesi terimler bağlama göre farklı anlamlar kazandıklarından tek anlamlı olmaktan uzaktır. İkinci durum
uyarınca ise özdeşlik ilkesi kuantum fiziğinde geçerli sayılmaz. Kuantum fiziği, dünyanın klasik betimlenmesinden farklı olduğundan ötürü özdeşlik ilkesi burada kullanışsızdır. Özdeşlik, ayırt edilemezlik olarak değerlendirildiğinde klasik fiziğe göre birbirinden ayırt edilebilen iki elektron, kuantum mekaniğinde ele alındığında hangi elektronun hangi dalga fonksiyonuyla ilişkilendirileceğini söylemek olanaksız olur. 
Bir diğer mantık ilkesi olan çelişmezlik ilkesi "bir şeyin başka bir şeye aynı anda ve aynı bakımdan hem ait olması hem de olmaması olanaklı değildir" biçiminde dile getirilir. Aristoteles için çelişmezlik ilkesi başka bir ilkeye dayanmaz. Bu durum akla bu ilkenin nasıl bilinebildiği sorusu gelir. Aristoteles açısından böylesi türetilmeyen ve ilksel olan bilgiyi bize sunan sezgidir. 
Bir diğer mantık ilkesi üçüncü halin olmazlığı. Bu ilke yalın biçimiyle "bir önerme doğru ise değili yanlıştır" biçiminde dile getirilebilir. Karşıtlık ve çelişmezliği birbirinden ayıran üçüncü halin olmazlığı ilkesidir. Üçüncü halin olmazlığı ilkesi yalnızca çelişkilere uygulanır. 
Özdeşlik gibi bilginin olanağını sağladığı düşünülen bir ilke bile tartışmalıyken Çelişmezlik ilkesi ve üçüncü halin olanaksızlığı ilkesi de benzer biçimde tartışmalıdır. Özellikle 19. yüzyılda Eukleides dışı geometrilerin ortaya çıkması ile matematiğin temelleri açısından ciddi bir bunalım yaşanır. Birbirlerine rakip geometrilerin tutarlılığı aksiyom ve postulatların apaçıklığını tartışmalı duruma sokar. Herakleitos ve Hegel de çelişmezlik ilkesi ve üçüncü halin olmazlığı
ilkesine kuşkuyla bakmışlardır.
Tüm klasik dışı mantık anlayışları, klasik mantığın ilkelerine kuşkuyla bakılıp kimi zaman yadsınmasıyla ortaya çıkmıştır. 

Doğruluk

Doğruluğun ne olduğunun araştırılması felsefenin tüm tarihine yayılmıştır. 
Doğruluk var mıdır?, Doğruluk nedir?, Bir şeyi doğru yapan nedir?, Doğruluğun yapısı nedir?
Doğruluk var mıdır? Doğruluğun varlığını savunan kuramlardan ilki uygunluk kuramıdır. Uygunluk kuramı açısından bir önerme ancak fiili gerçek olgulara karşılık gelirse doğrudur. Uygunluk kuramını karşı gelme ve uyumluluk olarak iki türe ayırabiliriz. İlki uyarınca doğruluğun taşıyıcısı şey durumlarına karşılık gelir. İkincisine göre doğruluk taşıyıcısı ile şey durumları arasında yapısal bir benzerlik bulunur. 
Orta Çağda uygunluk kuramı metafiziksel ve anlambilimsel olmak üzere ikiye bölünür: Metafiziksel yorum; Thomas Aquinas: "bir yargı dış gerçekliğe uygunsa doğrudur" biçiminde dile getirilir. Semantik yorum ise "bir tümce ancak ve ancak olana gönderimde bulunduğunda doğrudur" biçimindedir. 
Bir başka bölümleme ‘nesne tabanlı’ ile ‘olgu tabanlı’ uygunluk kuramından söz edilir. Nesne tabanlı uygunluk kuramı uyarınca doğruluk taşıyıcıları özne yüklem yapısındadır. Bir yargı ancak ve ancak yüklemi nesnesine karşılık gelirse doğrudur. Olgu tabanlı doğruluk anlayışında olgu ile doğruluk taşıyıcı arasında ilgi kurulur. 
Uygunluk kuramına getirilen eleştirilere gelince deneyimin taşıdığı öznel zeminden ötürü zihinsel içeriklerin herkeste farklı oluşuna dikkat çekilir. Bu durum ise bir terimin gönderim yaptığı gerçeklikle zihinsel içeriğin uygunluğunun özneler arası bir düzlemde karşılaştırılamaz oluşuna yol açar. Uygunluk kuramına ilişkin bir başka eleştiri terimlerin içlem ve kaplamlarının bulanıklığından gelir. 
Bir başka doğruluk kuramı bağdaşımdır. Bağdaşım kuramı uyarınca bir önermenin doğruluğu bir dizi özel önerme ile bağdaşır/uyarlı/tutarlı oluşuna bağlıdır. Bağdaşım kuramı, önermelerin doğruluk koşulları açısından yukarıda ele aldığımız
uygunluk kuramından farklıdır. Uygunluk kuramı açısından doğruluk koşulları dünyadaki nesnelliklerdir. Bağdaşım kuramı açısından ise diğer önermelerle kurulan bağıntılardır. Doğruluğun bağdaşım kuramının ilk türünde bağdaşımımız tutarlılığa dayanır. Buna göre bir önermenin, bir dizi önermeyle bağdaşması, önermenin diğer önermelerle tutarlı olduğunu gösterir. Bu yaklaşıma karşı çıkanlar şu akıl yürütmeyi yapar. Diyelim ki, bir dizi önermeden oluşan kümeye
bulunmayan iki önerme olsun. Bu iki önerme bu özel kümeyle tutarlı olup, kendi aralarında tutarsız olabilir. Bağdaşımı sağlayan tutarlılıksa her iki önermenin de doğru olduğu söylenir oysa bu olanaksızdır.
Doğruluğa ilişkin bir başka kuram Alfred Tarski aracılığıyla ileri sürülür. Tarski, doğruluğa ilişkin bir tanım vermektense, biçimsel diller için doğrululuğu konu edebilmenin yöntemini sunar. Tarski’nin ileri sürdüğü bu yaklaşım uyarınca
doğruluk anlambilimsel bir kavramdır ve yine başka bir anlambilimsel kavram olan ‘sağlama’ aracılığıyla tanımlanır. Tarski’ye göre herhangi bir doğruluk kuramı,
T uzlaşımı adını verdiği ölçütü sağlamalıdır. T uzlaşımı ise biçimsel olarak
düzgün (correct) ve içeriksel olarak yeterli olmalıdır. Bir L dilinde doğruluk kuramı ancak ve ancak dilin tüm T cümlelerine karşı gelen p önermelerini içeriyorsa içeriksel olarak yeterlidir. Burada iki dil söz konusudur: biri nesne dili diğeri meta dil. Eş deyişle alıntının yapıldığı dil nesne dilidir, doğruluk yüklenen dil ise meta dildir. Tarski açısından doğruluk dilin dışındaki bir üst dil aracılığıyla kurulmaktadır. 
Bir başka doğruluk kuramı, ‘doğruluk’ terimini dışlayan bir yaklaşım sunar. Doğruluğun Fazlalık Kuramları adı verilen bu yaklaşım gereksizlik kuramı ve
gerçekleştiricilik kuramı olmak üzere ikiye bölümlenebilir. Gereksizlik kuramı uyarınca bir önermeye ‘doğru’ olarak nitelemek önermesel içeriğe bir şey eklemez.
‘Doğrudur’ deyişi önermede anlatılan düşünceye katkı sağlamaz. Gerçekleştiricilik kuramı bir fazlalık kuramıdır. Buna göre bir önermeye doğruluk yüklemek önermenin kendisiyle ilgili değildir. Bu nedenle fazlalıktır. Bu durum yükleyenin yönelimiyle ilgilidir. 

APAÇIKLIK

Kuşkusuz her temellendirme birtakım öncüllerin sonucu olmak durumundadır. Bu nedenle filozoflar sonsuz geriye gidişten kaçmak için başlangıçta yer alan apaçık düşüncelere başvurur. "Apaçık bir tümce başka herhangi bir tümceye gönderimde bulunmadan benimsenen tümcedir." "Apaçık tümce herhangi bir doğrulamaya ayanmaksızın inanılan tümcedir. açıklama ya da kanıt olmaksızın, daha yalın duruma getirilemeyen, kendi doğası gereği açık olmak zorunda olan, doğruluğu dolaysız, çıkarımsız anlaşılan... 
Aristoteles açısından en yüksek insan yetisi olan sezgi aracılığıyla bu tür doğruluklar elde edilir. Descartes da apaçıklığı dolaysızlık ve sezgiyle ilişkilendirir. Locke, işitilme ve terimlerin anlaşılmasına dayanan evrensel onaylamanın apaçıklığın göstergesi olacağını öne sürer. Frege mantıkçılık anlayışı gereği aritmetiksel doğrulukların ilksel mantıksal doğruluklara dayandığını ileri sürer. Russel, gerçi çıkarım yolunu dile getirir. Apaçıklığı hem doğrulukları kanıt gerektirmeyen ilkeler olarak hem de doğrulukları kanıtlama yoluyla açık olan doğruluklar olarak tanımlar. Russell, apaçıklığı biri mutlak diğeri mutlak olmayan olmak üzere iki anlamda kullanır. 

A Priorilik, Analitiklik ve Apaçıklık

Aynı biçimde pek çok matematik ve mantık teoremi apaçık olmaktan uzaktır çünkü zar zor anlaşılırlar. Analitik yargıların bir alt sınıfı olarak apaçık doğruluklardan söz edilir. Fakat her analitik yargının ayı türde apaçık olduğu söylemek olanaksızdır. 

Türler

Bazı apaçık olduğuna inanılan tümceler zamanla apaçık olmaktan uzaklaşabilir. (Doğada her şeyin ereği bulunur, iki düz çizgi asla kesişmez, kadının yeri evidir: bu fikirler zamanla apaçık kabul edilen doğrulunu yitirdi. [kadının yeri evi değildir, kadının yeri, kadın, nerenin onun yeri olduğunu düşünüyorsa orasıdır])

Apaçıklığa Karşı Çıkışlar

Bir zamanlar apaçık ve doğru olan bir tümce daha sonra yanlış olabilmektedir. Zaman içinde el üstünde tutulmuş pek çok apaçık ilke, deneysel gözlemler ya da farklı akılsal temellendirmeler doğrultusunda yanlışlanmıştır. Buna göre apaçık bir tümce yanlış olabilir. (Apaçıklığın kesinlik olarak görülmesi)

Yeniden Apaçıklık

Zermelo, seçim aksiyomunun apaçık olduğunu dile getirir. Bu aksiyom yaygın kullanımına karşın kanıtlanmamıştır. Böylesi bir ilkenin kanıtlanmadan kullanımını Zermelo apaçık oluşuna bağlar. Gödel de tamlık ve tutarlılık arasındaki ilgiyi yeniden düzenlerken, kümeler kuramının aksiyomları için şunu söyler: doğru olduklarını bize dayatırlar. Gödel'e göre bu aksiyomlar açıktır. 


Hasan Salih Kaymaz




Yorumlar

Popüler Yayınlar