BİZİ BİLİYORSUN 2-5-3

Bundan 18 yıl önce, Galatasaray tarihinin en parlak döneminde, Ali Sami Yen'de Trabzonspor'u 2-0 mağlup ettiği maçın ardından 7 Şubat 2000 günü şöyle söyleyecekti Fatih Terim: “1982 Dünya Kupası’nı hiç unutmam. Brezilya, İtalya ile berabere giden maçta sürekli atak oynuyordu. Oysa beraberlik onlara yetecekti. Sonra gol yediler ve elendiler. Hocaları Tele Santana ‘Yapacak bir şey yok, çünkü oyuncularım hücumu seviyorlar’ demişti. Biz de öyleyiz. Hücumu seviyoruz.”

UEFA Finali’nde Hagi'nin gördüğü kırmızı kartın ardından 10 kişi kalan takımına eliye 'ileri' işareti yapışı da akıllardan hiç çıkmayacaktır zaten. İşte o hareket, bu düşüncenin ürünüydü.

O dönemki taktik anlayışını şöyle açıklıyordu Terim: “Biz alışılmış 3-5-2’yi tersten 2-5-3 şeklinde oynayalım dedik ve bunu gerçekleştirdik. Böylece libero olarak bağlanan bir oyuncuyu orta alana kazandırıp geride çift stoperle savunmayı kurduk.”

(Fernando'nun ilk devre sonundaki Göztepe maçında yaşadığı sakatlığından önceki ve daha sonra Donk'un devralacağı rolü de biraz özetliyor son cümle.)



Franz Beckenbauer, Franco Baresi, Ronald Koeman, Matthias Sammer gibi efsaneler ile zirveyi gören ve nesli 90'ları dahi göremeden tükenen libero, modern futbolda yerini daha ileride konumlanan regista'ya bıraktı. Bu kırılmayı iyi gözlemleyen Fatih Terim, 1990-1993 yılları arasında Milli Takımda yardımcılığını yaptığı Sepp Piontek'in 3-5-2'sini 2-5-3'e çevirecekti.

2011/12 sezonunda Galatasaray’daki 3. döneminin ilk resmi maçı olan İstanbul Büyükşehir Belediye maçı öncesinde yardımcılarından Hasan Şaş, yeni dönemde de bu sistemin uygulanacağının; “2-5-3 düzeninde bir sistemimiz olacak. Herkes Galatasaray’ı basan, koşan bir takım olarak görecek” diyerek sinyalini veriyordu.

Ancak 2-5-3, 18 yıl önce olduğu gibi başarılı olmayacaktı. İlk 11 haftada sallantılı bir görüntü çizen Galatasaray, 12. haftada içerideki Sivasspor maçı ile birlikte çift forvete geçecekti. Böylece Fatih Terim, 4-4-2’ye mecburi bir geçiş yapıyordu. Üstelik 1982 yılından verdiği örnekteki felsefeden de oldukça uzaklaşan Fatih Terim Galatasaray'ının, maçların ilk 15 dakikasına baskılı başlayıp golü bulunca skoru korumaya çalıştığını görüyorduk.

Fatih Terim'in akıl hocası Sepp Piontek, 80'li yılların tamamını başında geçirdiği Danimarka Milli Takımı'na oynattığı 3-5-2 ile futboldaki en büyük reformlardan birinin gerçekleşmesine ön ayak oluyordu. 1986 Dünya Kupası sonrasında elindeki kaliteli orta saha oyuncusunun çokluğu ile 5'li orta saha kurgusu düşüncesi Piontek'i cezbedecekti. Ona göre en önemli mevkii orta sahaydı. Çünkü orta sahadakilerin, hem savunmaya hem de hücuma destek olmaları gerekiyordu. 4-4-2’de bekleri ileri geri koşturmaktansa orta saha oyuncularını daha kompakt bir şekilde kullanmak Alman hocaya daha mantıklı gelecekti. Piontek'e göre Avrupa’daki ilk 3-5-2 onun Danimarka’sıydı ve bu konuda haksız olduğunu söylemek de pek mümkün değil. 



Fatih Terim, Piontek ile çalışırken öğrenecekti bu sistemi: 3-5-2. Üçlü savunmanın Avrupa'daki en iyi uygulayıcılarından biri ve fikir babası olan Piontek sonrası Milli Takım'da 3'lü ve 4'lü arasında bir sistem üzerinde uzun süre çalışacaktı Terim. 1996 Avrupa Şampiyonası'nın ardından geldiği Galatasaray'da bu sistemi denemenin tam zamanıydı, çünkü sistemin özünü oluşturan formasyon değil presti. Bu pres oyunu da ancak uzun süreli tekrarlardan sonra doğru işleyebilirdi. Bu da Milli Takımda değil bir kulüp takımında yapılabilirdi. 17 Mayıs 2000 UEFA finali Arsenal maçındaki maç öncesi konuşması sırasında şöyle diyerek özetleyecekti bu anlayışı Terim: "topun olduğu yer bizim için pozisyon..."

Aslında ilginçtir ki tam da bu maç öncesi konuşması üzerinden 'motivasyon hocası' denir Fatih Terim için. Motivasyon kısmı sondadır sadece, 'Allah yardımcınız olsun' sözündedir. 'İleri gittiğimiz zaman da hep beraber topa doğru, bam bam bam bam gideceğiz ve oynayacağız.' sözünden 'Taktik maktik yok bam bam bam' çıkarmak da gerçekten işin en zor tarafı...



Jurgen Klopp... Sakatlıklarla geçen futbol kariyerini erken sonlandırıp 2001'de 34 yaşındayken geçecekti Mainz'in başına. "Topu geri kazanmak için en iyi an kaybettiğin andır" diyecekti Alman hoca. Rakibin en dengesiz ve düzensiz olduğu anda yüksek oranda ve çok adamla karşı pres yapmak, hücum preste agresiflik dozajını artırmak, hangi bölgede hangi oyuncuların pres yapacağını önceden belirlemek, rakibin dengesiz olduğu anı hissedebilmek ve şok bölge presi uygulamak, topu kaptığın anda yeni bir hücum organizasyonu dizayn edebilmek, az pasla direkt hücumlara yönelmek... Gegenpressing denecekti buna. Borussia Dortmund'u şampiyon yapacaktı bu sistem ve yeni versiyonu da Liverpool'u Şampiyonlar Ligi'nde finale taşıyacaktı. Klopp'a bu sisteme kazandırdıklarıyla bir deha denebilirdi evet ama akıl hocası Fatih Terim'e de parantez açmak gerekiyordu. 1974 Dünya Kupası'nda Hollanda Milli Takımı'nın uyguladığı şok pres de aslında buna benziyordu. Total futbol diyecekti dünya bu oyun için. Terim, Piontek'ten öğrendiği 3-5-2'yi hücumda 2-5-3 şeklinde dizerek temeline oturtacaktı bu pres oyununu. 4 sene üst üste gelecek olan lig şampiyonluğunu ve UEFA kupasını dua ile açıklamak da mümkün değildi zaten. Daha sonra da Klopp, Terim'i mentor olarak görecekti.

Fatih Terim'in Arsenal maçı öncesi yaptığı konuşmaya geri dönelim. Şunları söylüyordu Terim;

'Topun olduğu yer bizim için pozisyon'
'Bize vurulan topları defans, orta saha iyi takip…'
'Vurmaktan çekinmeyin, vurmalarına da müsaade etmeyin'
'Boş alan ve boş adam bırakmayın'
'Bugün kaç dakika oynarsanız oynayın ama birinci dakikadan itibaren Taffarel hariç, 10 kişi oynamamız çok önemli.'
'Top oynatmak yok'
'En iyi defans oyunu oynamaktır.'
'İleri gittiğimiz zaman da hep beraber topa doğru, bam bam bam bam gideceğiz ve oynayacağız.'

Topun olduğu her yere koşan, topu devamlı takip eden, beraber hareket eden, rakibe top oynatmamaya çalışan ama topu aldığında da doğrudan kaleyi düşünen bir takım... Kafada bir şeyleri canlandırıyor olsa gerek.

Gegenpressing'i bir hücum planı ve 90 dakikaya yayılan bir sistem olarak göremeyiz. Zaten aynı planı 90 dakika boyunca uygulamak için öncelikle topun rakipte olması gerekiyor. Yani en azından oyunun yarısında bunu yapmak mümkün değil. Oyunun geri kalan yarısında da devamlı bunu uygulamak için çok çok iyi bir fizik güce sahip olmak gerekiyor. Terim’in yorulmak bilmeyen, yüksek kondisyonlu ve fizik gücü açısından sağlam bir oyuncu grubu oluşturması da bu sistemin en önemli noktalarından biri.

Terim'in kısa süre çalıştığı İtalya'da tek sezonda unutulmazlar arasına girmesini sağlayan da bu sistemdi. (Inzaghi, Milan'ın Torino'ya 1-0 kaybettiği maçta o penaltıyı bilerek dışarı atmasa belki hikaye çok daha farklı devam edecekti)

1996-2000 Galatasaray'ına geri dönelim. Arif ve Hakan'ın santrfor olarak yazıldığı 4-4-2 diamond gibi sahaya çıkan takım aslında formasyonunu hiç bir zaman 4-4-2'ye göre kurgulamadı. İlk düdük çaldığı andan itibaren pres gücü ile rakibi bozan ve kanat beklerinin ileriye çıkmasıyla bir anda 2-5-3 oynayan bir takımdı bu. Fatih Terim bu sistemi 96'da Milli Takımın başındayken düşünmüştü. Üçlü oynamayı futbolculuk dönemlerinden de iyi bildiği için tersini oynamanın nasıl bir şey olacağı konusunda az-çok fikri vardı.

Galatasaray, bekleri öne çıkartarak orta sahayı beşlediğinde ileride Arif'in sağ kanada; Hakan'ın merkeze; Hagi'nin ise sol tarafa kaydığı; Popescu ve Bülent'in orta sahaya kadar gelerek takım boyunu 35 metreye çektiği düzene geçiyordu. Top kaptırıldığı anda yapılan gegenpressing ile birlikte topu kazanıp aynı anda kontra atağa çıktığı bir sistem kurulmuştu. Bu sistemde Arif ikinci forvet değil de bir kanat forveti gibiydi. Hagi ise genelde sola kaymasına rağmen saha içindeki serbestliği ile oyunu kuruyordu. 

Sistemin oturduğu ilk sezon olan 1996/97 sezonunda 90 gol atarak şampiyon oluyor Galatasaray. 1997/98 sezonunda ise 86 gol. O sezon en çok gol atan 2. takım olan Trabzonspor'un ise 68 golü var. Ligi Galatasaray'ın 4 puan gerisinde 2. tamamlayan Fenerbahçe ise 61 gol atabilmiş. Galatasaray'ın gegenpressing ile rekor kırdığı dört sezonda gol ortalaması 85.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi 3. dönemi olan 2011/2012 sezonunda da bu oyunu oynatma planı vardı Terim'in. Fakat takımda bir Hagi yoktu, dünyada da yoktu. Diğer bazı bölgelerde de uygun oyuncu bulunmamasından dolayı sistem sorun yaşadı. Terim'in diğer sezon bir Hagi arayışında oluşu ve Kaka'yı özellikle istemesine rağmen Galatasaray'ı farklı bir oyun planına itecek olan Wesley Sneijder'in gelişi aslında sistemin komple değişmesine neden olacaktı. 2012/13 sezonunun ilk devresindeki Bursaspor ve Beşiktaş maçlarında Burak Yılmaz'ı yedekte oturtup "ondan pres yapmasını bekliyorum" diyerek aslında felsefesinden hiç vazgeçmediğini gösteriyordu.

Orta sahada Emre Belözoğlu'nun yeri Selçuk İnan ile, Suat Kaya'nın yeri de Felipe Melo ile dolmuştu. Okan Buruk'un rolünü üstlenen Engin Baytar ile de sistem yeniden işler hale gelmişti. Eboue'nin de Capone etkisi göstermesiyle Galatasaray o sezonu ligde şampiyon tamamlayıp, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde trajik şekilde Real Madrid'e elenecekti.

4. döneminde, 2017/18 sezonunun ortasında Galatasaray'ın başına geldiğinde elinde sezon başından itibaren farklı formasyonlara ayak uydurmaya çalışan bir takım vardı. Her ne kadar Tudor'un takımının sahaya dizilişi, Terim futboluna çok uzak olmasa da oynanılan oyunla ilgili keskin bir değişiklik için yeterli zamanı yoktu. Takım içinde yaptığı ufak değişikliklerle yine sallantılı geçen birkaç ayın ardından şampiyon olmayı sağlayacak olan doğru oyunu yakalamış ve takıma kazandırdığı şampiyonluk inancıyla hedefe ulaşmıştı.

Yazının ortalarında da söylediğimiz gibi pres oyunu ancak uzun süreli tekrarlarla oynanabilirdi. 15 Nisan 2018'de Başakşehir galibiyetinin ardından şöyle söyleyecekti: "Biz, 99'larda 2000'lerde pres oyunu oynarken, dünyada kimse oynamıyordu. Allah izin verirse, ileride öyle oynayacağız." Yine de 2017/18 sezonunda ileride Gomis'ten hücum pres yapmasını bekliyordu Terim. Bafetimbi Gomis'ten beklediği ölçüde hücum presini görememiş ve Trabzonspor maçından sonra şunları söylemişti: "Bizim de oyunu merkeze taşımamız, Gomis'in hareketli olması, kendisinin daha çok topla buluşmasını sağladı. Gomis gibi oyunculardan kolay vazgeçemezsiniz. Özellikle 18 içindeki 'kutu santrfor' diyebileceğimiz çok yetenekli bir oyuncumuz. Ben genel olarak, inandığım atak oyuncularına hep bu zamanı vermişimdir." daha sonraki haftalarda da Gomis'in hücum pres yapıyor oluşuyla ilgili gelen soruya: "bu oyunu daha fazla oynamalı" demişti. 

Fatih Terim'in elinde tam da onun oyun sistemine uygun olan iyi bir hücum beki vardı: Mariano. Fakat sol bekte bariz bir eksiklik mevcuttu. Kwadwo Asamoah'ın transferinin yine gerçekleşmemesinin ardından kış transfer döneminin son günlerinde Yuto Nagatomo kadroya katıldı. Inter kariyerinin ardından dengeli bir savunma beki olarak akıllardaydı Japon oyuncu. Ve bu Fatih Terim futbolu için pek de uygun olmayan bir şeydi. Fakat biz Fatih Terim'i engelleri aşmasıyla biliyorduk. Nitekim öyle de olacaktı. Yuto Nagatomo, Mart ayında ülkesi Japonya'da şöyle söylüyordu: "İtalya'da genelde defans yapmam isteniyordu ve burada da aynısının olacağını düşündüm. Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, futbol anlayışına göre beklerden çok fazla atak yapmasını istiyor. Şu anda sudaki balık kadar rahatım ve oynamaktan zevk alıyorum."

Hem Mariano (bazen Linnes), hem de Nagatomo hücumda iyi bir katkı veriyordu. Fernando'nun sakatlığının ardından da o bölgeye Ryank Donk yerleştirilmişti. Fernando'yu dönüşüyle birlikte daha farklı bir rolde izleyecektik, 8 numarada. Çünkü sakatlığının ardından Fernando, orta sahada gereken sertliği koyamayacaktı. Roller açısından milenyum Galatasaray'ına benzemese de orta sahada Donk-Fernando-Belhanda üçlüsü oturmuştu. Donk oyuna sertlik katacak, Fernando orta sahaya liderlik edecek ve Belhanda hem hücumda hem de işin savunma kısmında önemli bir rol üstlenecekti. İleri üçlü de şöyle olacaktı: Rodrigues-Gomis-Feghouli. Evet diziliş hemen hemen aynı olsa da kanat bekleri haricinde roller tamamen farklıydı. Çünkü Fatih Terim'in elinde istediği oyunu oynayabilecek futbolcular yoktu.

Galatasaray'ın Türkiye Kupası'nda Konyaspor'u mağlup etmesinin ardından şöyle söylüyordu Terim: "Siz 4-1-4-1 gibi görmüş olabilirsiniz. Bir başkası da farklı şekilde görüyor olabilir. Ben de 2-5-3 olarak yorumluyorum." Ligdeki bir maçın ardından kameraların arkasında formasyonun ne olduğuyla ilgili gelen bir soruyu da şöyle cevaplayacaktı Fatih Terim: "Bizi biliyorsun, 2-5-3"

Bu noktada Jurgen Klopp'a geri dönmek gerekiyor olabilir. Alman hoca Liverpool'un başına geçtiğinde şunu fark etti; futbol 5 sene önceki gibi değil. Futbol artık çok hızlandı ve klasik santrforların nesli yavaş yavaş tükenmeye başlamıştı. Hücum bölgesinde hareketli kanat forvetlere ihtiyaç vardı. O sezon Liverpool, Hoffenheim'dan Roberto Firmino'yu kadrosuna katacaktı. Sezon sonunda Liverpool; Roberto Firmino, Daniel Sturridge ve Adam Lallana ile kurulan sahte 9'lu sistem ile UEFA finalini görecekti. Ancak ön taraf yeterli değildi. Bir sonraki sezon Sadio Mane ve orta sahada kritik bir rol üstlenecek olan Georginio Wijnaldum transfer edilecekti. Bu transferlerle birlikte Coutinho ileri üçlüye dahil olacaktı. Böylece Coutinho-Firmino-Mane'li üst düzey bir hücum hattı elde ediliyordu.

Orta sahada ise James Milner, Georginio Wijnaldum ve Emre Can vardı. Bu 6 oyuncu, half space'leri kullanarak gol arayacak, atacak, kaçıracak ama ne olursa olsun pres yapacak ve topu kazanıp yeniden ve yeniden deneyecekti.

Bu sezonun başında ise Mohamed Salah'ı, orta sahaya pres gücü katacak olan Alex Oxlade-Chamberlain'i ve Virgil van Dijk'ı kadroya kattı. Sistem iyiden iyiye işleyebilir hale gelmişti. Liverpool önde pres yaparak kazandığı her topu doğru kullanma üzerine haftalarca tekrar yaptı. Topu kazanma, kazanılan top ile kontraya çıkma üzerine çalıştılar ve sonuç olarak Şampiyonlar Ligi finali geldi. Bunun sebebi açıktı, pres ve kontra atak futbolu birleşince ortaya harika bir ahenk çıkmıştı.

Bu oyununun ilk uygulayıcısı Fatih Terim'di, geliştirip farklılaştıran ise Jurgen Klopp olmuştu. Önümüzdeki sezon (2018/2019) ile ilgili en çok merak ettiğim konuların başında da aslında bu geliyor. Fatih Terim'in Şampiyonlar Ligi'ne ne kadar konsantre olduğunu ve bu sezon gerçekleşecek olmasa bile önümüzdeki sezonlarda hedefinin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Şöyle diyordu Terim 21 Aralık 2011 Galatasaray-Manisaspor maçının ardından: "Galatasaraylılar Avrupa'ya alışıktır, Avrupa'da olmalıdır. Avrupa kupalarına sadece alışkanlığı yoktur, aynı zamanda çok da büyük başarıları vardır. Benim rüyalarım, benim hulyalarım dünyadan daha büyük." Bundan tam 6 sene sonra, 22 Aralık 2017'de 4. döneminin imza töreninde de şöyle söyleyecekti: "Benim de kendime göre bir hayalim var. Benim de bazı rüyalarım, hulyalarım, hayallerim var. Eksik olan o şeyi bir şekilde deneyeyim diyorum. Israrla, inatla onu sürdürüyorum. Kolay olmadığını biliyorum. Bu hayallerimizi biz, olmaz denen hayallerimizi Galatasaray'da gerçekleştirdik. Nasıl olur denen şeylerin hepsini yaptık..."



Evet Fatih Terim bu hedef ile yola çıkıyor... Bizim hayalini dahi kuramadığımız bu hedef ile... Bunun için de en başta aynı ilk dönemindeki gibi bir sistem oturtması gerekiyor. Bunun birkaç yıllık süreç içinde gerçekleşmeyeceğini de muhtemelen en iyi o biliyor. Bu yüzden 2018/19 sezonu benim için 1996/97 sezonu kadar önemli. Eğer o yolda ilerleyeceksek, eğer o yolda yürüyüp sonunu göreceksek bu sezon da o sürecin başlangıcı olacak. Merak ettiğim şeye geri dönelim. Fatih Terim de futbolun 20 sene önceki gibi olmadığını çok iyi biliyor. Ve dünyada başka bir Gheorghe Hagi daha olmadığını da... Emre Özcan'ın da Arsene Wenger yazısında söylediği gibi; inovatif olmayan yaşayamazdı.

Jurgen Klopp'a bir kez daha değinmemin nedeni de tam olarak bu. Fatih Terim bu inovasyonu, onun felsefesini geliştiren ve modern halini kazandıran Klopp'ün izinden giderek mi yapacak? Ben üzerinde ufak değişiklikler de yapacak olsa bu yoldan devam edeceğini düşünüyorum. Bana bunu düşündürten şey ise transfer için gündeme gelen isimler  oldu. Ahmed Musa, Abel Hernandez ve hatta Arkadiusz Milik gibi false nine oynayabilecek türden santrforların gündeme gelmesi. Hali hazırda elde bulunup sisteme uyabilecek tarzda olan Garry Rodrigues, Sofiane Feghouli ve Sinan Gümüş de bunu destekliyor. Şu anda yapılacak orta saha transferi aslında bir çok şeyi gösterecek. Jordan Henderson rolünde Fernando'yu, Alex Oxlade-Chamberlain rolünde Younes Belhanda'yı düşünecek olursak James Milner rolünü üstlenebilecek bir orta saha transferi olacak mı, ya da bu düşünülerek mi transfer yapılacak? Göreceğiz.

Aradığımız 8 numaranın pasör değil, baskı ve enerji vaat eden bir isim olması bu noktada kritik. Zira Coutinho gittiği günden itibaren Milner-Wijnaldum-Henderson orta sahası pasör değil momentum bazlı bir orta sahaydı. Hatta Arsenal'de daha çok kanatlarda gördüğümüz Chamberlain'ın transferi bile sadece bu sistemin devamlılığı için yapılmış bir transferdi.

Bu rol model üzerinde elbette Fatih Terim'in de söyleyeceği birkaç şey olacaktır. Ben 2018/19 sezonunda şekillenmeye başlayacak olan süreçte Galatasaray'ın modern futbolun gerekliliklerini sağlayan bu oyunu sahaya yansıtacağını düşünüyorum. Kanat beklerinin top Galatasaray'da iken ileriye çıkmasıyla birlikte bu sistem de sahada 2-5-3 halinde hücum edecek. 
Bizi biliyorsunuz; 2-5-3...

Hasan Salih Kaymaz


Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar